Hegemonik Gücün Hegemonyası ve Rızanın Üretilmesi
Hegemonik Gücün Hegemonyası ve Rızanın Üretilmesi
Hegemonya kavramını
geliştirerek günümüze uyarlayan Antonio Gramsci olmuş bu da kavramın ona
atfedilmesine neden olmuştur.
Gramsci hegemonya
kavramını geliştiriken Lenin’den oldukça etkilendiği söylenebilir. Lenin ve
Gramsci’nin hegemonyaya bakışlarındaki fark, Lenin kültürü siyasi amaçlara
erişimde yardımcı görürken, Gramsci kültürü iktidarı elde etmek için temel
olarak görmekte ve öncelikli olarak kültürel egemenliğin elde edilmesi
gerektiğini savunmaktadır. Yani egemen olmak isteyen sınıf öncelikle kendi dar
ekonomik çıkarlarının ötesinde davranarak değişik güçlerle ittifak ve uzlaşı
sağlayarak tarihi bloğu oluşturmalı, entellektüel ve ahlaki (kültürel)
önderliği ele almalıdır. Zira bu blok belirli bir sosyal düzen içerisinde
uyuşma temeli yaratmakta; baskın sınıf, kurumlar, sosyal ilişkiler ve
düşünceler bağı yoluyla hegemonyasını yeniden ve yeniden üretmektedir.
Rıza ve zoru devletin
ortak iki boyutu olarak ele aldığımızda, siyasal iktidarın sürekliliğinin
sağlanmasında, zor kullanma tekeline sahip olan devletin, yeri geldiğinde bunu
kullanacağını bildirmesi veya bunun bilinmesi madalyonun bir yüzünü oluşturur
iken; rızanın sağlanması suretiyle meşruiyetin tesis edilmesi madalyonun diğer
yüzünü oluşturmaktadır. Buradan da madalyonun ikinci yüzüne vurgu ile Gramsci
hegomanyayı temel öğesi rıza ve ikna olan entellektüel ve ahlaki (kültürel) bir
liderlik olarak tanımlamaktadır.
Gramsci’ye göre, modern toplumlarda iktidarın doğası hegemonik
olup, hegemonya, iktisadi ve siyasi olduğu kadar ahlaki (kültürel) bir görünüm
de arz etmektedir. Yani mücadele sadece üretim araçlarının mülkiyeti üzerinde
değil aynı zamanda bilinç, zihniyet, değerler ve normlar üzerinde de cereyan
ettiği savunulmaktadır.
Bu bağlamda
hegemonya, bağımlı bilinç biçimlerinin şiddet ya da zora başvurmadan inşa
edildiği süreç yani rızanın örgütlenmesi olarak tanımlanabilir. Nitekim
kapitalist iktidar biçiminin toplumun geneli üzerinde baskı olarak
gerçekleşdiği düşünüldüğünde, egemenler toplumu kontrol altında tutmak için
iktidar araçları ile hegemonyasını, toplumsal alan üzerinde
gerçekleştirmektedir. Bunun için iktidar tüm olanakları ile toplumu
biçimlendirmeye ve denetlemeye ve de toplumun iktidarı içselleştirmesine
odaklanmaktadır. Egemenler bu süreçte hegemonyasını ideolojik aygıtları
kullanarak toplumda yaygınlaştırmaktadır. Dolayısıyla hâkim ekonomik güç
sürekliliğini sağlamak için aynı zamanda ideolojik hegemonyasını beraberinde
getirmektedir. Sonuç itibariyle toplumsal denetimin sağlanmasında güç ve rıza
kullanılmakta; güç ve açık baskı kullanmadan rızanın elde edilmesinde ise
ideoloji devreye girmektedir.
Hegemonya gerçekte
rızanın üretilmesi anlamına da gelmektedir. Ancak bu hegemonyanın durağan olmayıp,
sürekli olarak kazanılması ve sağlamlaştırılması gereken, alternatif
ideolojilerle mücadeleyi, her gün kendini ve bağımlıların rızasını yeniden
inşayı zaruri kılan bir süreci de içerdiğini ifade edilmesini gerekli
kılmaktadır. Bu bağlamda kültürel hegemonya düşünme ve bakış biçinlerinin
üretimi ile alternatif bakış ve söylemlerin dışlanmasını kapsarken; siyasal
hegemonya insanların sadece geçici itaatlerini ya da desteğini kazanma değil
uzun vadede kalplerini ve zihinlerini kazanma mücadelesini de beraberinde
getirmektedir. Bu hegemonya kurma çabası içerisinde, egemen sınıfın çıkarlarını
bağımlı sınıflar tarafından kendi çıkarlarıymış gibi kabul edilmesi
hegemonyanın da kurulması başarısını yansıtmaktadır. Bu süreçte egemen sınıf
diğerleri üzerindeki iktidarını aile, işyeri, gündelik yaşam, arkadaşlık
ilişkileri ya da boş zaman deneyimlerinde yeniden ve yeniden üretmekte,
toplumun örgütleyicileri ve eğitmenleri olan aydınlar da egemen sınıf ile ast
sınıfı organik uzlaştırarak birbirine bağlamaktadır .
Dolayısıyla hegemonyanın toplumun tüm kılcal
damarlarına kadar nüfuz ederek her yerde kendine yer edindiğini ifade
edebiliriz. Bu bağlamda hegemonya ortak duyunun içerisine yerleşerek değerler
üzerinde bir uzlaşıya dönüşmekte ancak sonuç itibariyle egemene hizmet
etmektedir. Güç ilişkisinin kurulduğu hegemonik yapı içerisinde sonuç
itibariyle, yapının kendisine hizmet ettiği egemen hegemonik güçle, bağımlı
bilinç biçimlerine sahip koşullu güç aktörlerini ve güç biçimlerini birbirinden
ayrıştırmaktadır.
Kaynak: Özel, C. (2020). Güç, Orion Akademi: Ankara